ARAP DÜNYASI: 1979 MU, 1989 MU? Drucken
Geschrieben von: Erkiner   
Samstag, den 05. Februar 2011 um 21:35 Uhr

Engin Erkiner: Bazı yorumculara göre Tunus’ta başlayan, Mısır’a sıçrayan ve diğer Arap ülkelerinde de yayılma eğilimi gösteren halk hareketi, 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra yaşanılan en büyük değişimdir.

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasının öncesi ve sonrası olmakla birlikte, bu olay, Doğu ve Orta Avrupa’daki sosyalist rejimlerin çökmesinin simgesi olmuştu.

 

Polonya’da başlayan iktidar değişimi önce Macaristan’a ardından da Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne sıçramış, ardından Çekoslovakya, Bulgaristan ve Romanya gelmişti.

Tunus ve Mısır örneklerinin ne oranda yayılacakları henüz bilenmediği gibi, Mısır’da Mubarak’ın yerini nasıl bir yönetimin alacağı da henüz açık değil…

Halk hareketi Yemen, Ürdün ve bir oranda da Suriye gibi ülkelere yayılmasına karşın, bu ülkelerdeki despotik iktidarların ne oranda değişecekleri de henüz belli değil…

Bütün yönetimler “demokratik reformlar yapılacağı” doğrultusunda söz vermekle birlikte,  bu reformların hangi kapsamda gerçekleşecekleri ve hatta yapılıp yapılmayacakları bile belli değil…

Arap dünyasında Mısır belirleyici bir ülkedir. Bu ülkede halk hareketinin baskısıyla iktidarın değişmesi, öteki ülkelerdeki halkı ve yönetimi de kuvvetle etkileyecektir.

Mısır’da şöyle ya da böyle iktidar değişikliği olacağı bilinmekle birlikte, eskinin yerine neyin geleceği belirsizdir.

1979, İran devriminin gerçekleştiği yıldır.

Mısır ve öteki Arap ülkeleri ne 1979’un ne de 1989’un yolunu tutacaklar.

İzleyecekleri yol, ikisinin arasında olacak ve sorun hangisine daha yakın olacaklarıdır.

Her ülkede serbest seçimleri ve parlamenter demokrasiyi savunan ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin Mısır’daki kitle hareketinin “Mubarak çekilsin” talebi karşısında yavaş hareket etmelerinin ana nedeni budur.

Mubarak çekilsin, ama yerine kim gelecek?

Mısır’da hile ve baskıyla yönlendirilmemiş parlamento seçimi yapıldığında, Müslüman Kardeşler’in oyların en az yüzde 30’unu alarak en büyük politik güç olacağı kuvvetle tahmin ediliyor.

Mısır gibi belirleyici bir Arap ülkesinde Müslüman Kardeşler’in en büyük güç olması sadece İsrail ve ABD’yi değil, Suriye gibi ülkelerdeki yönetimleri de fena halde rahatsız ediyor.

Suriye ordusu 1981 sonlarında Hama kentini yerle bir ederek Müslüman Kardeşler yanlısı olduğu iddia edilen yaklaşık 40 bin kişiyi öldürmüştü.

Bu büyük katliam herhalde unutulmamıştır.

ABD, Müslüman Kardeşler’in etkinliğini orduyla dengelemek istiyor ve Mısır’ın İran’ın değil Türkiye’deki AKP’nin çizgisini izlemesini istiyor.

Burada ciddi bir sorun vardır.

AKP peş peşe tutuklamalar ve mahkemelerle silahlı kuvvetlerin siyasetteki etkinliğini geriletti. Seçim sonrasındaki hükümetin ağırlıklı kesimini oluşturacağına kesin gözüyle bakılan Müslüman Kardeşler de aynısını neden yapmasın?

Müslüman kardeşler en azından ilk aşamada AKP’nin çizgisini gönüllü olarak izler.

Burada söz konusu olan sadece İslami değerlerin günlük hayatta görünür duruma getirilmesi değildir. Mısır toplumu, bu konuda, Türkiye toplumundan daha ileridedir. Müslüman Kardeşler’in bu konuda fazla sıkıntısı olmaz.

Onların asıl sorunu, ordunun politikadaki etkinliğinin azaltılması olacaktır ki, Türkiye’de buna “evet” diyen ABD, Mısır için kesinlikle aynı tutumu gösteremez.

Bu durum bize politik olayların analizinde saptama yapıp orada durmamak gerektiğini gösteriyor.

ABD, Arap ülkelerinde değişen iktidarların İran safına kaymamasını ve Türkiye örneğini izlemesini isteyecek…

Görünürde iyi bir saptama, ya sonra…

Müslüman Kardeşler, AKP örneğini, en azından başlangıçta, ABD’nin zorlamasıyla değil, kendi isteğiyle izler. Ve bu izlemeyi hiç düşünülmeyen yönden yapar: ordunun politikadaki etkinliğinin azaltılması…

Mısır’da askeri vesayet rejimi Türkiye’deki kadar gelişmemiştir.

Yıllarca ordunun gücüne dayanılarak İslamcı akımlar engellenmiş, sözüm ona laik bir politika izlenmiş ve bu yolun sonuna gelinmiştir.

Müslüman Kardeşler açık bir seçenek olarak ortaya çıkmak istemiyor…

Bu akıllıca ve geçici bir politikadır…

Tepki toplamak istemiyorlar, ama bir süre sonra toplumda daha örgütlü olan kaçınılmaz olarak ağır basacaktır.

ABD bunların hepsinin hesabını yapıyor ve büyük sıkıntısı da buradan kaynaklanıyor.

Mubarak gitsin, ama yerine hangi güçler koalisyonu gelecek?

Müslüman Kardeşler bir süre ordunun gücüyle dengelenebilir, ama bu sürekli bir çözüm değildir.

Bu örgüt, Mısır’da zaten pek de güçlü olmayan askeri vesayet rejimini iyice kırmaya yönelirse ne olacaktır?

Tayyip Erdoğan, Arap ülkelerinde kendisinin ve partisinin örnek alınmasından pek memnun…

Bu memnuniyetini partisinin yaptıkları tekrar edildiğinde de sürdürmesi hiç ama hiç mümkün değildir.

Mısır’da dinin toplumdaki etkinliği Türkiye’ye göre fazladır.

Askeri vesayet rejimi zayıftır…

Ve o zaman Müslüman Kardeşler’i kim tutacaktır?

 

 

 

Zuletzt aktualisiert am Samstag, den 05. Februar 2011 um 21:37 Uhr