Engin Erkiner: Tunus ve özellikle de Mısır’da olan halk ayaklanması bir bölüm sosyalistimizde inanılmaz umutlar doğurdu.
Umut etmeye karşı bir şey söylemek mümkün değil, önemli olan umut ederken insanın ayağının yerden kesilmemesidir…
Bu ülkelerde olanın devrim olarak nitelendirilmesini bir oranda anlamak mümkün…
Hızını alamayanlar burada da duramıyorlar ve “sosyalizme açılan bir gelişmeden” söz ediyorlar.
Böyle bir belirleme üzerine Mısır’daki kitleye değil de, bizde bu saptamayı yapanlara bakmak gerek…
İnsanlarda büyük bir özlem var.
Bu nedenle de bir ülkede kitle gördüler mi, akıllarına hemen sosyalizm geliyor.
Aylar öncesinde bunu Fransa örneğinde de yaşamıştık.
Fransa’da işçilerin, memurların ve öğrencilerin günlerce süren büyük direnişi akıllara hemen “solun yükselişi”ni getirmişti.
Bazı sosyalistlerimiz ne yaman değerlendirmeler yapmışlardı…
Ardından unutuldu gitti…
Hani nerede sosyalizme yöneliş, ondan vazgeçtik, hani nerede soldaki büyük gelişme?
Fransa unutuldu, biraz zaman geçti, Mısır bulundu…
Beni en çok hayrete düşüren, insanların sadece görüntülere bakarak teori üretmeleridir.
İnsan biraz bilgi edinir ve teorisini de bunun üzerine kurmaya çalışır.
Sadece Mısır’ı ele alacak olursak, aşağıdaki rakamlar ufak tefek bilgi sayılır:
Ülkenin nüfusu 80 milyondur.
15 yaşın altındaki erkek nüfusun oranı yüzde 33’tür.
Okuma yazma bilmeyenlerin nüfustaki oranı yüzde 34’tür.
Nüfusun sadece yüzde 20’sinin internete ulaşma olanağı vardır.
Buradan hemen çıkarılabilecek sonuçlar şunlardır:
Birincisi: Halk ayaklanmasında internetin (Twitter, Facebook, Youtube) rolü sanılandan daha azdır. İnternet, haberlerin yayılması bazında işlev görmüştür.
Bilinen kuraldır: İnternetin işlevi var olanı en fazla yüzde 20 artırmak veya azaltmaktır.
Sanal alem var olmayanı var yapamaz.
İnternette yüzlerce kişi olursunuz, buna güvenip de gösteri çağrısı yaptığınızda, kimsenin gelmemesi gibi bir durumla karşılaşırsınız.
Sanal alemde var olmak, gerçek hayatta var olmak anlamına gelmez.
Mısır’daki potansiyeli internet oluşturmadı.
İlk gruplaşmaları da internet sağlamadı.
Yüz yüze ilişkiler belirleyici oldu.
İnternetin işlevi bundan sonra başlar.
İkincisi: Yukarıdaki rakamlardan hemen anlaşılabilecek olan, internet kullananların genç ve eğitimli insanlar olduklarıdır.
Tunus ve Mısır’daki isyan, önemli oranda “işsiz elitler” denilen kesimin isyanıdır.
Tunus’ta olaylar, üniversite mezunu olmasına karşın iş bulamayan ve pazarcılık yapması bile engellenen bir gencin kendini yakmasıyla başlar.
Her iki ülkede de genç ve nüfustaki ortalama düzeye göre iyi eğitim görmüş insan sayısı oldukça fazladır.
Bu insanlar işsizler ve ek olarak yasaklar nedeniyle kendilerini ifade de edemiyorlar.
Halk ayaklanmasında önemli rol oynamışlardır.
Kaybetmiş bir kuşağın temsilcileri değil, bu kuşağın büyük bölümü harekete geçti.
Yıllar önce, canlı bombalar ilk ortaya çıktıklarında, bunlar hakkında yapılan araştırmalar, sanılanın aksine, iyi bir eğitim görmüş olduklarını ortaya koymuştu.
Bir bölümü kendisini çoktan kurtarmıştı, ama kaybetmiş bir kuşağa ait olmanın acısı daha belirleyiciydi.
Kimisi çözümü İslam için savaşmakta buldu, kimisi başka yerde buldu.
Tunus ve Mısır’daki ayaklanma sırasında kullanılan yöntemler, öne sürülen talepler, kullanılan araçlar, az çok ön planda olanların iyi bir eğitim düzeyine sahip olduklarını gösteriyor.
Rakamlar da bunu doğruluyor.
Evet, bu hareketlerin klasik anlamda bilinen önderleri yoktur.
Ne ki, buradan da kitlenin kendi kendisini örgütlemesi gibi bir sonuç çıkmaz.
Bazı sosyalistler gerçek durum üzerine düşünmek yerine, içlerindeki özlemi gerçeğin yerine koymaya çalışıyorlar.
Yıllar önce daha da ağır ama benzer bir yanılgıyı Troçkistlerde görmüştük.
Polonya’daki Dayanışma Sendikasını desteklemişlerdi.
Militan işçiler vardı, kitleseldiler ve bilinçliydiler.
Rejime karşı başarılı bir politika izliyorlardı. Köylülerin yanı sıra, aydınları da çevrelerinde toplamışlardı.
İşçi sınıfının öncülüğünde cephe kurulmuştu…
Tek fark şuydu ki, bu işçiler sosyalizme karşıydılar.
Polonya’daki rejime ister sosyalizm, ister devlet sosyalizmi, isterseniz başka bir şey diyebilirsiniz; önemli değildir.
Önemli olan; bu işçilerin mevcut rejimi sosyalizmi hedefleyerek devirmeye çalışmadıklarıdır.
Rüya aleminde yaşayan ve işçilerin “bürokrasiye karşı politik devrim” yapacağını sanan Troçkistlerimiz, gerçeği gördükleri zaman çok şaşırdılar ve “biz ne yaptık” diye düşünmek yerine, unutmayı tercih ettiler.
Dayanışma Sendikası’nın, bu militan ve kitlesel işçi sendikasının içinden kayda değer sosyalist bir güç çıkmadı.
1989’dan bu yana 22 yıl geçti ama Polonya’da halen kayda değer sol bir güç bulunmuyor.
Rüya aleminde yaşamak, bazı insanları, sosyalizme karşı bir gücü, sosyalizm istiyor sanarak desteklemeye kadar götürebiliyor.
Mısır ile ilgili değerlendirmeler bu kadar vahim değil…
Eski rejim, temel kurumlarıyla halen yerli yerinde duruyor.
Ne oranda değişeceği, bundan sonraki mücadeleye bağlıdır.
|