Engin Erkiner: Dünya bir garip oldu, diyemeyeceğim. Sonuçta her güç odağı çıkarına göre konuşuyor. Asıl garip olan, normalden daha da garip olan ise bazı insanlarımız galiba… Libya’daki savaş bu durumu bir kere daha gösterdi. Deniliyor ki, “Libya’daki savaşta çok sayıda sivil de ölüyor”. Ve bu durum emperyalist saldırganlığın sonucu olarak gösteriliyor. Gerçekte ise, Libya hava sasının kapatılmasını istediğiniz zaman, geri kalanını da zorunlu olarak istiyorsunuz demektir.
Rusya Federasyonu’nun ve Arap Birliği’nin “biz hava sahasının kapatılmasını istemiştik, bombardıman ve hele de sivillerin ölümünü istememiştik” açıklaması yapmaları kendi açılarından normal sayılabilir. Böyle olacağını biliyorlardı, ama karşı tarafı eleştirmek zorunda oldukları için böyle konuşuyorlar, denilebilir.
Ya bizim bazı savaş karşıtı insanlarımıza ne oluyor, bunu anlamak zor.
Önceki yazılarda, uygulanabilir bir seçenek göstermeden savaşa karşı çıkmanın anlamsız olduğunu, “görüşmeler yapılsın” demenin de iki taraf da görüşmeyi reddettiği sürece herhangi bir anlam taşımadığını belirtmiştim.
Burada başka bir soru sormak gerekir:
Yıllardan beri sivil kayıpların askeri kayıplardan fazla olmadığı herhangi bir savaş var mıdır?
Bir soru daha sorayım:
Hava bombardımanı, özenli yapılsa bile, sivil kayıp demek değil midir? Ya da siz aksine örnek biliyor musunuz?
Askeri kayıpların sivil kayıplara göre hayli yüksek olduğu son büyük savaş, Birinci Dünya Savaşı olsa gerektir. Bu savaşta kullanılan hava gücü zayıf olduğu gibi, kara gücü de sivillere karşı kullanılmamıştır.
Burada sivil güçle askeri gücün birbirine karıştığı gerilla savaşlarını hariç tutuyorum. Üzerinde durulan resmi orduların birbirine karşı savaşıdır.
İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte sivil hedefler askeri hedeflerden ayrılmaz olur.
Nazilerin hava kuvvetlerinin gücünü ölçmek için İspanya’da bir kasabayı bombalamasını hatırlarsınız.
Savaşın başlamasından kısa süre sonra Nazi Almanyası V1 ve V2 adı verilen ve ilk kez kullanılan roketlerle Londra’yı bombalamaya başlar.
İlk roketlerde hassas olmasa bile hedef tayini mekanizması yoktur. Mesafeye uygun olarak yakıt hesaplanır ve roket ateşlenir.
Londra’ya varınca düşer, artık nereye rastlarsa…
Bu saldırının intikamı İngiliz hava kuvvetleri tarafından Dresden bombardımanıyla alınır. Askeri olarak herhangi önem taşımayan bu kent yangın bombalarıyla yoğun olarak bombalanır.
Alman Hiroşiması olarak da adlandırılan bombardımanda yaklaşık 40 bin kişi ölür.
ABD ve İngiliz uçakları Alman halkının Hitler’e verdiği desteği kırabilmek amacıyla ülkenin her yanında yerleşim birimlerini bombalarlar.
Benzeri bir durum, daha büyük oranda, Hiroşima ve Nagazaki’de de görülür.
Savaşta ölen sivillerin sayısı, askerlerin sayısından oldukça yüksektir.
Savaşta çok sayıda sivilin ölmesi yeni ortaya çıkmış değildir.
Savaş, çok sayıda sivilin de ölmesi anlamına gelir.
Devletlerin resmi orduları arasındaki savaşlarda bile durum böyledir.
Hava bombardımanına gelince…
Konunun propaganda tarafını bir yana bırakıp gerçek duruma bakarsak…
Bombardımanda hedef belirlemede kullanılan elektronik araçlar ne kadar hassas olursa olsun, küçük olmayan bir yanılma payı vardır.
Yolcu otobüsüyle zırhlı aracın birbirine karıştırılması sık görülen bir olaydır.
Yerde görevli ajanlar tarafından verilen hedef istihbaratının yanlış çıkması da az görülmez.
Hava bombardımanı sayıca az olmayan sivil kayıp anlamına gelir. Askeri hedeflerin yanında sivil hedefler de vurulur.
Siz istemeseniz bile bu böyledir.
ABD, Afganistan’da insan gözünün göremeyeceği kadar yüksekte uçan Predator adı verilen insansız keşif ve saldırı uçağı kullanır.
Bu uçağın görüntüleri sürekli olarak ABD’deki merkeze ulaşır ve hedefin bulunduğu anlaşılır anlaşılmaz saldırı komutu verilir ve uçaktaki füzelerden birisi ateşlenir.
Dağda eşeğiyle birlikte yürüyen çok sayıda köylü, uzun boylu ve zayıf olduğu için Bin Laden’e benzetilerek füze saldırısı sonucu hayatını kaybetti.
Bu uçağın kameraları yüzlerce kilometre uzaklıktan bir arabanın plakasını okuyabilir, ama kumanda merkezi uzun boylu ve zayıf her köylüyü Bin Laden’a da benzetebilir…
“Libya hava sahasının kapatılmasının istenilmesi ama bombardıman istenilmemesi” ise başka bir garabettir.
Bu ülkenin hava sahasının kapatılmasının nedeni, Kaddafi’nin savaş uçaklarının ülke nüfusunun az sayılamayacak bir bölümünü temsil eden isyancıları ve onların hakim olduğu kentleri bombalamasının engellenmesidir.
Hava sahasının kapatılması demek, “savaş uçaklarını kaldırma, düşürürüm” anlamına gelir.
Ek olarak, bir ABD yetkilisi, hava sahasının kapatılmasının etkili olabilmesi için, Libya’nın yerden havaya uçaksavar silahlarının devre dışı bırakılmasının gerekli olduğunu söylemişti.
Bu saptamanın öteki adı, hava saldırılarıyla bu silahların devre dışı bırakılmasıdır.
Libya’nın hava sahasının kapatılması, savaş demektir.
Bunu Rusya Federasyonu da, Arap Birliği de bilmiyor olamaz.
“Kaddafi’nin sivilleri bombalamasının engellenmesi için savaşa evet, ama sınırlı bir savaşa” görüşü de temelsizdir.
Rusya Federasyonu da Arap Birliği de Kaddafi’nin savaş uçakları yerine tank ve zırhlı araçları devreye soktuğunu biliyor.
İsyancıların ağır silahları bulunmuyor. Bu durumda Kaddafi’nin ordusu, Afrika ülkelerinden getirilmiş on bin kadar paralı askerin de desteğiyle, isyancıların elindeki kentleri rahatlıkla ele geçiriyor ve katliam yapıyor.
Libya çölle kaplı düz bir ülke. Dağları ve ormanları bulunmuyor. Hava gücü ya da zırhlı birlikleri olan savaşı rahatlıkla kazanır. Durum bu kadar açıktır.
Savaş uçaklarının isyancıları bombalamasına karşı çıkıp, aynı şeyi zırhlı birliklerin yapmasına razı olamazsınız.
Bu durumda Kaddafi’nin kara birliklerine yönelik hava bombardımanı gündeme gelecektir.
Bu gelişmelerin tümü, Libya hava sahasının kapatılmasının neredeyse kaçınılmaz sonuçlarıdır. İlkini isteyip sonrasına karşı çıkmak ciddiye alınabilecek bir davranış olmaz.
YENİ TÜR SAVAŞ
Libya’da yeni tür bir savaş yürüyor.
Emperyalist ülkeler, bir ülkeyi işgal etmek yerine, o ülkede ayaklanan halkın bir kesimini, iktidardaki güçlere ve onu destekleyen halkın öteki kesimine karşı aktif (hava bombardımanı) ve pasif (askeri danışmanlar ve silah yardımı) olarak destekliyor.
Öncelikle Fransa ve İngiltere, daha geri planda ABD ve genel olarak NATO, kara savaşına girerek ülkeyi işgale yönelmiyor. Bunun yerine, orada zaten var olan bir gücü, halkın bir kesiminin silahlı gücünü destekliyor.
Ne ki, bu desteğin yeterli olmadığı görülüyor.
Kaddafi güçleri sürekli hava saldırılarıyla geriletilse bile, bu durum, onların önemli bazı kentlerde tutunmasını ve giderek isyancıların elindeki bazı birimleri de geri almasını engellemiyor.
Savaşta, ne kadar etkili olursa olsun hava bombardımanı değil, kara birlikleri kesin sonuç alırlar.
İsyancılar askeri olarak kötü örgütlenmiş, kumanda yapısı zayıf, silahları etkisiz bir yapıya sahipler.
Bu durumda çatışmanın pat durumuna girmesi ve isyancıların askeri olarak eğitilmesine yönelinmesi kuvvetle muhtemeldir.
Kullanabilecek insan olmadıktan sonra gelişmiş silah işe yaramaz.
Bir süre sonra savaş yeniden şiddetlenecektir.
“Ülkelerin iç işlerine karışılmamalıdır” türü bir söylem, boş bir söylemdir.
Herkes her yere gizli ya da açık olarak karışıyor.
Suriye’de rejim karşıtı büyük gösterilere saldıran hükümet güçleri içinde Farsça konuşan kişilerin de bulunduğunu değişik yayın organlarında yer aldı.
İran, Ortadoğu’daki temel müttefiki olan Suriye rejiminin devrilmemesi için elinden geleni yapacaktır.
Esad rejiminin devrilmesi, Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de Hamas’ın da sallanması demektir.
Bunlar aynı zamanda İran’ın da güçlü müttefikleridir.
Barış hareketi ve genel olarak sol eskisine göre farklı gelişmelerle karşı karşıyadır.
Bunlara karşı bilinen söylemi tekrarlayarak herhangi bir yere varamazsınız.
Konuşmadan ve yazmadan önce biraz olsun anlamaya çalışmak bu kadar zor olmasa gerek…
|